Türk Müzeciliğinin Kahramanı: Osman Hamdi Bey...
- Yeşim Saraçoğlu
- 7 Kas 2023
- 3 dakikada okunur
Sadece kaplumbağaların değil, Türk Müzeciliğinin de terbiyecisi olan Osman Hamdi Bey, gerçekten Türk Müzeciliği adına büyük adımlar atarak kendi topraklarımızdaki eserleri bize kazandırmıştır. Evet, kendi eserlerimizi bize kazandırmıştır diyorum çünkü ilk Mezopotamya kazılarını yapan Avrupalılar, buldukları eserleri Osmanlı topraklarından alıp kendi ülkelerine taşıyorlardı. Öyle ki, bu değerli ve bizlere ait olan eserler İngiltere, Fransa gibi ülkelerin önde gelen müzelerinde (British Museum, Louvre Museum) sergileniyordu. Osman Hamdi Bey, çıkardığı arkeoloji koruma kanunu sayesinde bu eserleri bizim Türk Müzeciliğimize kazandırmıştır. İşte bu yüzden bana göre Türk Müzeciliğinin kahramanıdır.

Osmanlı Devleti'nde bir dönem sadrazamlık yapmış İbrahim Ethem Paşa'nın oğlu olan Osman Hamdi Bey, 18 yaşında Hukuk Fakültesi okumak üzere Paris'e gider. Paris'te güzel sanatlara merak sarar ve Hukuk Fakültesini bırakıp güzel sanatlar akademisinde resim eğitimi almaya başlar. İleride yapacağı mükemmel tablolarının temellerini de bu akademide öğrenir. 8 yılın ardından İstanbul'a geri dönmek durumunda kalan Osman Hamdi Bey, bir görev itibariyle Bağdat'a gider. Paris'te öğrendiği batı kültürünün yanına Bağdat'ta öğrendiği doğu kültürünü de ekler. Böylece her iki kültüre hakim bir kişilik kazanır. Viyana'da tanıştığı Maria Hanım ile evlenir ve İstanbul'da Müze-i Hümayun'a müdür olarak atanır. Müze binası o dönemde Çinili Köşk binasıdır.

(Çinili Köşk ve Mimar Sinan Üniversitesi'nin binaları.)
Müze müdürlüğü yaparken ondan bir güzel sanatlar akademisi kurulması istenir. Çünkü o dönemde bu görevi yapacak kültüre ve beceriye sahip yegane kişidir. Açtığı bu akademi ilk Türk güzel sanatlar akademisi olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesidir. Evet, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin kurucusu Osman Hamdi Beydir. Güzel sanatlar konusunda Paris'te aldığı eğitimle bu fakültenin temelini atmıştır ve fakülte günümüzde de hizmet vermektedir. Açtığı sanat akademisine müdür olarak atanan Osman Hamdi Bey, aynı zamanda müze müdürlüğü görevini de sürdürerek çifte müdürlük yapmıştır. Her ikisinde de muvaffak olması onun çok yönlü kişiliği, kültür ve sanat insanı olduğunun göstergesidir.

Müze müdürü ve arkeolog olarak yaptığı çalışmalardan bahsedecek olursak: O dönemde mevcut kanun, yabancıların Osmanlı toprağında bulduğu eserleri kendi ülkelerine götürmelerine olanak sağlıyordu. Arkeolojik manada adeta yağma alanına dönüşen Osmanlı, gün geçtikçe arkeolojik değerlerini kaybediyordu. Bu büyük kaybın farkında olan Osman Hamdi Bey, çıkardığı " Bundan böyle Osmanlı topraklarının üstünde ve altında bulunan bütün tarihi eserler kayıtsız şartsız devlete aittir." kanunu ile aslında bizim olan eserleri bize kazandırmış oldu.

Nemrut'ta, Sayda Kenti'nde ve arkeolojik kazı yaptığı pek çok yerden topladığı eserler o kadar çoktu ki, Çinili Köşk binasına sığmayacak kadar zengin eserler kazandırdı. Bunun üzerine bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesinin binasını inşa ettirdi ve bu büyük binaya eserleri dizdi.
(Yan görselde de Nemrut'ta yaptığı çalışmalar esnasında çekilmiş fotoğrafları var)
Arkeolojik eserler konusunda o kadar titizdi ki, Sayda Kenti'nde bulduğu lahitlerin başına bir şey gelmesin diye -İstanbul'a götürürken- kendini o lahitlere zincirlediği bile anlatılır.
Bahsi geçen göz alıcı lahitler aşağıdaki görseldedir.


Ressamlık hayatına Paris'te Baulanger ve Gérôme gibi hocaların derslerine katılarak başlayan Osman Hamdi Bey, Paris etkisindeki oryantalist tarzının yanına Bağdat etkisindeki doğu kültürünü harmanlayarak eserler vermiştir. Bunu tablolarında çok net görebiliriz. (Özellikle rahle üzerinde oturan kız tablosunda.)

Müze tarihimizin kahramanı diye bahsettiğim Osman Hamdi Bey; çok yönlü kişiliğiyle, yüksek kültür ve sanatıyla bizlere çok şey katmıştır. 1910 yılında vefat ettiğinde gerisinde bıraktığı Arkeoloji Koruma Kanunu, onlarca arkeolojik eser, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, onlarca tablosu ve Oxford Üniversitesinden aldığı "Doktor" unvan ile gurur kaynağımızdır. Hatta 2010 yılı UNESCO tarafından "Osman Hamdi Bey Yılı" olarak ilan edildi. Bu entelektüel Osmanlı Beyefendisi, 24 Şubat 1910 yılında dünyaya veda ettiğinde yerli-yabancı sanat camiası, dostları, öğrencileri ve ailesi tarafından vasiyeti üzerine Eski Hisar'a defnedildi.
Nice yazılarda buluşmak dileğiyle ❤
Her daim okuyarak. öğrenerek ve öğreterek geçsin günlerimiz.. Hoşçakalın ♡
Comments